Oğuzcan Pelit anlatıyor: Grafik tasarım, KOAL ile çalışmak, müzik sektörü ve fazlası!

Son zamanlarda özellikle rap şarkıları için tasarladığı başarılı kapaklarla karşımıza düzenli olarak çıkan Oğuzcan Pelit’in geçmişini, günümüzdeki yaptığı tasarımları artık bir yerde konuşması gerekiyor diye düşündük.

Son 1-2 yılda Ezhel ağırlıklı olmak üzere birçok projenin kapak tasarımında imzası olan Pelit’e sorduk, o da cevapladı.

 

Rapertuar: Tasarımcılığa nasıl başladın?

Oğuzcan Pelit: Aslında tasarımcılığa ekstrem küçük bir yaşta başladım. Sürekli bir şeyler çizen bir çocuktum ve şansıma karşı komşularım, güzel sanatlar öğrencileriydi. Bilgisayarlarında bir şeyler tasarladıklarını/çizim yaptıklarını görünce onlara daha çok gitmeye başladım ve dijital ortamda bir şeyler üretildiğini ilk kez o evde gördüm. Yaptıkları şeyi ben de yapmak istediğim için bilgisayarıma o zamanların bilgisayar dergilerinden çıkan fotoğraf düzenleme uygulamalarından birini trial olarak yüklemiştim. Fotoğrafları dekupe edip bir yerlere yerleştirip üzerlerine saçma sapan çocuk kafamla cool bulduğum şeyleri yazıyordum sürekli. Karşı daireye geçip “bir gelip baksanıza” diye kendimce sunumlar yapıyordum. Çok şanslıyım ki bir gün bile desteklerini esirgemediler ve büyük bir zahmetle Photoshop kurduk bilgisayarıma. O zamanki bilgisayarımda oyun oynamak çok zordu, bu yüzden oyun oynamak yerine sadece Photoshop’ta vakit geçiriyordum. O zamanlar tutorial’a erişmek falan imkansız gibi bir şeydi. Sürekli bir şeyler karıştırarak bozarak öğrendim işi.

Daha sonrasında da lise yıllarımda ablamın gazlamasıyla Beşiktaş Kültür Merkezi’nde baya çocuk işçi gibi çalışmaya başladım. Her gün oyun niyetine yaptığım şeyi yapıp üzerine bir de para alma fikri harika gelmişti. O gün bugündür ara vermeden üretiyorum ve profesyonel olarak 12 yıldır tasarlıyorum diyebilirim.

Bir ajans geçmişin olduğunu biliyoruz. Ajanslarda çalışmak sana nasıl bir tecrübe kattı ve oradan müzik tarafına geçişin nasıl oldu?

Uzun bir ajans geçmişim var ve hala da aslında mesai saatlerinde bir ajansta çalışmaya devam ediyorum. Ajanslarda çalışmak, disiplin ve müşteri ilişkileri açısından bana birçok şey kattı. Ekiple çalışmak, ekip yönetmek gibi tecrübeleri bu şekilde deneyimledim ve en önemlisi de sabırlı olmayı ajansta öğrendim diyebilirim. 

Lise yıllarımda müzisyen bir kaç arkadaşımın grubu vardı onların tasarım işlerini yaparak başladım, konserlerinde kapıya falan yazıyorlardı karşılığında 😊.  Daha sonrasında iş hayatına girdiğimde, çalıştığım ajansın müzisyen müşterileri de vardı, burada da brief doğrultusunda bir kaç iş yapmıştım ancak talep karşılamak gibi işlerdi. Kendi işlerimi almam Melike Şahin’le birlikte oldu aslında. Benim Baco markamı görüp üzerine bana yazmıştı ve ilk önce bugün kullandığı logosunu ve sonrasında son çıkardığı albümün kapağını birlikte yaptık. Daha sonrasında gelen talepler vs. artınca bir anda kendimi müzik sektörüne iş üretiyorken buldum.

Eğer bir şarkı ya da albüm kapağı yapıyorsan; bir sanatçı olarak başka bir sanatçı için üretmiş oluyorsun. Bunun diğer işlerine göre nasıl bir farkı oluyor?

Müzik sektörünün, reklam sektörüne göre bence en büyük artısı tamamıyla kendi sanat anlayışımı işime yansıtabilmem. Reklamcılıkta da her ne kadar kendi fikirlerim veya ekibin fikriyle yola çıksak da tam anlamıyla sanatımı %100 yansıtabildiğim işler çok rahatlıkla çıkamayabiliyor. Guideline’lar, farklı vizyonlarla çatışma, müşteri memnuniyeti vs. gibi birçok etkeni buna sebep gösterebilirim. Ancak müzik sektöründe en azından benim açımdan işler bunun tam tersinde ilerliyor. Bugüne kadar çalıştığım çoğu isimle bir brief doğrultusunda değil, tamamen kendi sanatımla iş yaptım. Karşılıklı güven ve saygıyla işimi daha rahat üretiyorum. 

Multidisipliner bir tasarımcısın. Bunun ne gibi avantajları ve dezavantajları var?

Multidisipliner olmanın aslında hem bana daha da oyun alanı açmasından hem de beni daha da fazlasını öğrenmek için iştahlandırdığından dolayı avantajlı olduğunu düşünüyorum. Yeni bir teknik keşfetmek ve bunu skill kartıma eklemek bana her alanda daha fazla kapı açıyor.

Bir dezavantajı ise benim açımdan yok gibi bir şey. Sadece “her şeyi ben yapayımcılık” insanı fazlasıyla yıpratıyor. Tek dezavantajı olarak bunu sayabilirim.

Bir şarkı ya da albüm için kapak tasarımı yaparken en çok nelerden besleniyorsun? Şarkının sözleri, sanatçının karakteri vs.

Her şarkıda değişkenlik gösteren şeyler var. Bazen ilk izlenimde şarkının bana ne hissettirdiğiyle alakalı oluyor, bazen de içinde geçen kilit bir laftan besleniyorum. Her sanatçıda işler değişiyor tabii.  Mesela Yung Ouzo çalışırken en keyif aldığım sanatçılardan biri. Birlikte çalıştığımız bütün işlerde Ouzo’nun asisti var diyebilirim. Benim için yönlendirmeleri çok değerli.

Şahsi kariyerin dışında Baco Studio isimli bir markan olduğunu biliyoruz. Özellikle son zamanlarda Ces XC, FUFU gibi isimlerin de Baco’ya katıldığını gördük. Baco nedir, nereye evriliyor, ekipte kimler var, bir tasarım kolektifi mi oluyorsunuz, ne gibi işler çıkacak ilerleyen süreçte ortaya?

Baco Studio aslında uzun süreli bir projeydi. Ancak şimdiki haline yeni yeni evrildi diyebilirim. Yeni halinde olmasını istediğimiz yapı aslında bir tasarım kolektifi. Buradaki derdim tam anlamıyla işlerine güvendiğimiz, birlikte bir şeyler yapmaya keyif alacağımız isimleri bir araya toplamak. 

Herkesle uzun süredir bir araya gelsek bir şeyler yapsak diyorduk ama o adım hiç atılmamıştı. Bu sene o sene olsun bari diyerek herkese yazmaya başladım. Fufu ve Ces dışında Can Aksu, 1998Arthur, Neda Mamo, Ozan&Emrah Bekdikli, Kilink Custom gibi tasarım alanında işlerine bayıldığımız bir artistlerle bir arada toplandık. Aramızda müzik prodüksiyonu yapan, heykel yapan, oyuncak üreten, metin yazan arkadaşlarımız da var. Herkes kendi alanında kendini kanıtlamış insanlar ve birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Yavaş yavaş birlikte işlerimizi de göreceksiniz yakın bir zamanda.

Özellikle Ezhel, Bugy ve Artz için yaptığın tasarımlarla hip-hop dünyasında adından söz ettirdin. KOVL ekibiyle bir araya gelme hikayeni ve aranızdaki uyumu senden dinleyebilir miyiz?

Öncelikle KOVL ekibine her zaman bir hayranlığım vardı ve hepsi ayrı ayrı çok çalışmak istediğim sanatçılardı. Bir gün Artz ortak arkadaşımız Doğukan’ı (Halko) arayıp, “Bizim bi şarkı var, Oğuzcan ilgilenir mi?” gibi bir soru yöneltiyor. Doğukan da bir sorayım diyip kapatıyor ama beni aradığında biz telefonda çığlık kıyamet sevinç çığlıkları atmıştık birlikte. Direkt yaparım dedim tabii ki. Sonra Efe’den bir Whatsapp mesajı geldi “Allah’ındanbul.wav” ismiyle. Böylelikle de ilişkimiz başlamış oldu. Nazar değmesin o günden beri beraber üretiyoruz. Aramızdaki uyum beklediğimden de iyi oldu. FIFA’da Ultimate Team kadrosu olsak kimyamız 100 falan olurdu herhalde. 

Birçok genç tasarımcı, müzik sektörü için üretim yapmak istiyor ancak hem maddi sıkıntılar hem de bu sektörden çevrelerinin olmaması sebebiyle gözleri korkuyor. Onlara ne gibi tavsiyelerin olabilir?

Instagram üzerinden birçok tasarımcıyla bu konuda görüşüyorum. Mümkün olduğu kadar deneyimlerim doğrultusunda tavsiyeler vermeye çalışıyorum. Aslında “bence” ortak hatalardan biri sadece müzik sektörüne yoğunlaşarak tasarımcı olma isteği. Bence bir tasarımcı, kendini müzik veya başka bir sektör için sınırlandırmamalı. Daha önce film/dizi posteri yapan bir şirkette çalıştım, reklam ajanslarında da bir sürü farklı konuda işler yaptım. Müzik bir anda sürpriz olarak çıktı ve bugün itibariyle 50 tane şarkının kapağını yapmışım mesela. Tavsiyem tasarım anlamında kendini her zaman geliştirmeye çalışmaları, bolca şey görmeleri, izlemeleri, tüketmeleri ve aslında tüm bu bileşenleri bir araya getirip bolca da üretmeleri olabilir sanırım.  

Son zamanlarda internetten indirdiği birkaç eskitme görselini sanatçının fotoğrafının üzerine basıp çalışmanın altına da “Parental Advisory” ibaresini koyarak kendini “grafik tasarımcı” olarak lanse eden binlerce insan türedi. Bu insanların, mesleğine zarar verdiğini düşünüyor musun?

Üretmek isteyen insanların nasıl ürettiğine çok takılmıyorum açıkçası. Sadece tüketip, üreten insana boş sallayan insanlar bence bir tek benim mesleğime değil, insanlığa çok büyük zarar. Tabii ki herkesin yaptığının bir benzerini yapan insanlar çok fazla türedi. Bahsettiğiniz parental advisory ibareli işler, poşete sarılı kapaklar, vs. bunlar bir yere kadar güzel olabilir evet ama gerçekten Instagram’da gezerken gördüğümüz telefonun üzerine limon sıkan şırdancı dayı videolarıyla neredeyse aynı değerde oluyor çok sık karşılaşınca. Çok fazla gördüğüm için artık içeriğinde ne olduğunu fark etmiyorum bile. Dolayısıyla meslekten çok kendi tasarımcı kimliklerine zarar yazdığını düşünüyorum.

Bu işin okulunu okumayan ama kendini geliştirip iyi bir tasarımcı olmak isteyenlere “YouTube’dan tutorial izleyebilirsiniz” ötesinde ne gibi tavsiyeler verebilirsin?

Kendini geliştirip iyi bir tasarımcı olmak isteyen adaylar, sürekli araştırıyor ve vizyonunu geliştiriyor olmalı bence. Trendler çok hızlı değişiyor, her gün yepyeni vizyonlarla tanışıyoruz. Yarına hazır olmakta fayda var. Bir de bilen birine sormaktan asla çekinmemek lazım. Ben yaptğım işleri genelde tasarımcı olsun olmasın yakın çevreme gösterip fikir almayı yararlı bulurum. Bazı işlere saatlerce bakmaktan bazı yerleri bulanıklaşabiliyor, yabancılaşabiliyorsun. Bu noktada bazen gelen bir eleştiri işi çok farklı bi noktaya getirebiliyor. Bir de ölücülerden uzak durun 😊 

Bize tasarım sürecinde ilginç birtakım olayların yaşandığı bir kapağın hikayesini anlatabilir misin?

Sanırım tasarım hayatımın en ilginç dönemi, We Survive albümüne çalıştığım dönemdi. Süreçte sık sık Artz’ın evine gidiyordum. Artz, Bugy, ben laflayıp ana konsepti oturtmaya çalışıyorduk. Albümün her bir parçasına ayrı kapaklar yapma fikrinde hem fikir olduk birlikte. İlk olarak BEAM’in kapağıyla başladım. BEAM için aslanı seçtim, Jamaican-American bir artist olan Judah of Lion’a gönderme yapmak için. Artz ve Bugy’i temsilen de “2 kafalı bir aslan yapayım, sadece bir dişi de altın olsun” diyerek başladım yola. Albümdeki isimler Şampiyonlar Ligi gibi olduğu için haliyle üzerimde ufak da bir stres de vardı. “Hadi BEAM’e yaptık Freddie Gibbs’ten nasıl bir şarkı gelecek, ulan Royce da var albümde ona ne yapacağız” falan diyorum bir yandan içimden. Neyse BEAM’i yapalım gerisi gelir şeklinde giriştim ve tam kafamdaki gibi bir şey ortaya çıktı. Gruba attım herkesten gelen tepki çok iyi. Sonra okeyleştik el sıkıştık. “Hadi 2.’ye geçelim” diyoruz ama 2. diye bir şey yoksdfgdsfg İsimler belli, süper ama ortada şarkı namına bir şey yok. Uzun bir süre Efe’yle “geldi mi kayıt?”, “Yok kanka gelmedi” süreci yaşadık. Evde buluşuyoruz, acayip bir mapushane havası, herkes full volta show. Baktım gelmiyor hiçbir şey, ben de aklıma gelen fikirleri uygulamaya başladım. Böylece BEAM’in kapağını 5 kez değiştirmiş oldum. Tabii bu süreci 4 şarkı için de yaşadığım için her kapağın 4 farklı versiyonu var bilgisayarımda. Neyse bana da antrenman oldu. Yemin ederim 3D’yi We Survive ile öğrendim. Özetle WHEN WE SUFFER, WE SURVIVE!

 

Oğuzcan Pelit’e sorularımıza böylesine güzel yanıtlarla dönüş yaptığı teşekkür ediyoruz. Kendisinin işlerini merak edenler için Behance hesabını şöyle bırakmış olalım.

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki İçerik

ALBA ile PARÇALAR albümü üzerine: "Hayatımın bir dönemini kapayıp yeni bir dönemine adım attım."

Sonraki İçerik

GÖZDEN KAÇMASIN: İstanbul ve Tel Aviv'den 14 sanatçı REMOTELY CLOSE'u ortaya çıkardı

İlgili İçerikler